BOLD ANALİZ – Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi’nin Tayvan’da gerçekleştirdiği ziyaretleri ve görüşmeleri özetleyen tek cümle “sizi asla yalnız bırakmayacağız” olabilir. Gerçekleşen ziyaret neticesinde ABD-Tayvan makamları arasında herhangi bir diplomatik anlaşma imzalanmadı, bir karar alınmadı.
ABD’NİN PARTİLER VE SİYASİ İDEOLOJİLER ÜSTÜ İRADESİ
Bununla birlikte Ukrayna’nın işgaliyle Tayvan’ın üzerinde artan baskı, ABD’den gelen bu üst düzey temsilcinin tüm diplomatik kalıpları kırarak yaptığı ziyaretle şimdilik azalmış görünüyor. Dikkat edilmesi gereken bir diğer konu ise bu ziyaret Pelosi’nin gerçekleştirmiş olması. Çünkü bu hamle eğer ABD’nin bir çatışmaya dahil olacağı şekilde evrilseydi, bunun tüm sorumluluğunu Pelosi değil, ABD Başkanı Biden ve ulusal güvenlik ekibi almak zorunda kalacaktı. Bununla birlikte Temsilciler Meclisi Başkanlığı makamında bulunan bir devlet görevlisinin Tayvan ziyaretini kendi inisiyatifi ile gerçekleştirmeyeceği de bir başka gerçek. Bu ziyaret bir bakıma ABD’nin partiler ve siyasi ideolojiler üstü iradesini yansıttı. Bu irade ABD’nin Tayvan’ın ikinci Ukrayna olmasına izin vermeyeceğini göstermiş oldu.
BU BİR ÇEŞİT ÖNLEYİCİ HAMLE
Bush, Obama, Trump, Biden dönemleri gibi sınıflandırılan ABD dış politika süreçlerinde devletin temel diplomatik yaklaşımlarından ve “dünya jandarmalığı” gibi küresel rolünden taviz verilmediği görülüyor. Bununla birlikte liderlere bağlı yöntemsel farklılıklar söz konusu. Hem Rusya-Ukrayna savaşında hem de halihazırdaki Çin-Tayvan krizinde ABD’nin karşısındaki 2 süper güce karşı izlediği politika temelde denge kurmak üzerine. Bunu gerçekleştirirken cüretkar hamlelerden ziyade ittifaklar kurmayı önceliyor. Sahada Rusya’ya karşı bir taraf olmak yerine AB, İngiltere ile birlikte Ukrayna’nın direnmesini mümkün kılacak yardımlar yapmayı tercih ettiği gibi Çin’in Tayvan’a yönelik emellerini Quad gibi ittifaklarla ve Tayvan’a yaptığı silah satışlarıyla önlemek istiyor. Rusya günün sonunda Ukrayna’ya saldırdı ve istediği toprakların büyük bir kısmını aldı. Çin’de benzer bir hamleyi gerçekleştirmenin fırsatını bekliyor. Fakat ABD Rusya’nın Ukrayna hükümetini düşürmesine müsade etmediği gibi Çin’in Tayvan’daki demokratik yönetimi düşürmesine de müsaade etmeyecek. Hatta bu sefer rakibinden önce hamle yaptığı görülüyor.
ÇİN ORDUSUNUN TATBİKATLARI BÜYÜK FAKAT ENDİŞE VERİCİ DEĞİL
Çin’in dış politika felsefesi bilinen batılı stratejilerin ötesinde derinlikte. Her hamlenin uzun uzadıya ölçüldüğü, diplomasinin Çin felsefesine, tarihine ve tehdit algısına göre tercüme edildiği adım adım, sakin ve uzun süreli bir diplomasi yönetimleri var.
Buna karşın Xi’nin iktidarı ile süper güçler ligine yükselen Çin’in eylem ve söylem uyumsuzluğu Çin’i daha tahmin edilemez bir görünüme itiyor. Örneğin söylemde barışçıl bölgesel kalkınmayı hedefleyen Çin, eylemde çoğu zaman bölge demokrasileri ile askeri bir çatışmanın eşiğinde. Bu uyumsuzluk Pelosi’nin ziyaretinde Pekin yönetimi adına ciddi bir itibar kaybına neden oldu. Çin Dışişleri’nin sert söylemleri ve uyarıları sonrası ABD’nin geri adım atmaması hem ABD’nin kararlılığını hem de Çin yönetiminin bölgedeki etkisinin sınırlarını ortaya koydu. Bazı uzmanlar Çin’in karşılık vermemesini felsefesine ve ya derin stratejisine yorsa da açık olan henüz ABD’yi de karşısına alabilecek bir güçte olmadığı gerçeğidir. Pelosi’nin ziyareti tam anlamıyla ABD ve Tayvan ordularının gövde gösterisine sahne oldu. Ziyaret sonrası Çin donanmasının Tayvan adasını çepeçevre saracak şekilde başlattığı tatbikatlar ise Tayvan yönetimini ve bölge demokrasilerini endişelendirmeye yetmedi.
HİNT-PASİFİK’TE SAVAŞ KAPIDA MI?
ABD’nin Tayvan politikası “stratejik belirsizlik (strategic ambiguity)” olarak tanımlanıyor. Şöyle ki bir taraftan ABD “ Tek Çin” politikasını kabul ederken diğer taraftan bu “tek” liğe zıt olacak şekilde “tarafların” barışçıl bir şekilde birleşmesini şart koşuyor. Tayvan’ı aynı anda hem bir taraf olarak görüyor hem de tanımıyor. Bununla birlikte Tayvan’ın en büyük silah tedarikçisi konumunda. Tansiyon yükseldikçe de Tayvan’a daha çok silah satıyor.
EKONOMİK İLİŞKİLER SAVAŞI ŞİMDİLİK ENGELLİYOR
ABD-Çin ilişkilerini rekabetle birlikte karşılıklı bağımlılık belirliyor. Taraflar ekonomik ilişkilerinin zarar görmemesine önem veriyor. Daha önce Quad zirvesinde Başkanı Biden’in açıklamaları, devamında Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi’nin ziyareti ABD’nin Tayvan krizinde geri adım atmayacağını açıkça göstermiş oldu. Çin’in buna bir cevap vereceği kaçınılmaz. Ama bunun bir savaş doğurmayacağı değerlendiriliyor. Çünkü Pekin yönetiminin içeride istikrarı dışarıda itibarını sağlayan en temel gücü ekonomisi. Bir savaş durumu hem Çin’in ticaret hacmini büyük ölçüde azaltacak hem de lojistik yollarını tıkayacak. Çin ticaret yapamadığı gibi hammaddeye erişme konusunda da ciddi sorunlar yaşayacak.
Batı, Ukrayna-Rusya savaşı başından itibaren Çin’den açıkça Rusya’ya karşı taraf almasını bekledi. Şimdi ise Çin’in Rusya gibi bir hamle yapması tehlikesine karşı teyakkuzda. Rusya son yıllarda içte ve dışta muhalifleriyle mücadele etme yeteneği geliştirdi. Çin ise her ne kadar azınlıklarla ve Hristiyan nüfusuyla sorunlar yaşasa da yakaladığı ekonomik refah ile halkını politik meselelerin dışında tutmayı başardı. Çin dışarıda ise yakın geçmişe kadar gerilimden uzak durdu. Ordusunun denizde savaş tecrübesi neredeyse yok. En son kara harekatını 1962’de Hindistan’a karşı yaptı. Savunma sanayiinde henüz ABD ile boy ölçüşecek durumda değil. Askeri gücü (asker sayısı) ve jeoplolitik konumu (Tayvan adasından 100 km uzakta yer alması) Çin’e uzun süreli bir savaşta henüz mutlak bir galibiyeti garantilemeye yetmiyor.