BOLD ANALİZ – Geçmişten beri Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, İran gibi ülkelerin Orta Doğu ve İslam coğrafyası üzerinde nüfuz alanı oluşturma hedefleri var. Bu dini temelli bir ideolojik bir yaklaşım gibi görünse de aslında jeopolitik realist bir mücadeledir. Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkileri şimdiye kadar bu kapsamda “din kardeşliği” sıcaklığında olmamıştır. Türkiye’nin seküler yönetim sistemi de toplumsal dinamikler hesaba katıldığında Türkiye’yi bu mücadelenin dışında tutmaya yetmemiştir.
Geçtiğimiz bir kaç yıl içinde iki ülke arası ilişkiler Erdoğan rejiminin siyasi manevraları ile önce durma noktasına getirildi, daha sonra ise “din kardeşliği” sıcaklığına evrildi. ABD’nin müttefiki Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır olmak üzeri 4 Arap ülke, 5 Haziran 2017’de “terör gruplarını desteklediği” ve “İran ile yakın ilişkiler kurduğu” gerekçesiyle Katar ile tüm diplomatik ve ekonomik ilişkisini kesti ve Katar’a büyük çaplı bir ambargo uygulamaya başlandı. Bu Katar yönetiminin yönetebileceği bir kriz değilken Türkiye’nin yardımı Katar’a can simidi oldu. Trump döneminden sonra uygulanan bu diplomatik ve ekonomik ambargo da kalktı. Bu durum Türkiye-Katar ilişkilerini geliştirirken, Suudi Arabistan ile Türkiye’nin arasını bozdu.
İkinci kriz ise muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Türkiye’de infazı oldu. Kaşıkçı 2 Ekim 2018’de Türkiye’de evlilik hazırlıkları yaparken bazı evrak eksikliklerini tamamlamak üzere Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’na gitti ve orada infaz edildi. Türkiye, bu infazı dünyaya duyurdu, Erdoğan Prens Muhammet Bin Selman’ı işaret ederek, infaz emri “en üst düzeyden geldi” dedi. Grup konuşmasında Erdoğan “Unutulmamalıdır ki bu cinayet Türkiye toprakları içinde gerçekleşti. Kimse bu meselenin kapatılacağını aklından dahi geçirmesin” dedi. Nisan 2020 yılında ise bu infazın dosyası hazırlandı ve yargılama süreci başladı. Erdoğan’ın çıkışı ve zaman zaman açıkladığı bilgiler Suudi yönetimi uluslararası kamuoyunda çok zor bir duruma soktu.
Suud yönetimi, vatandaşlarını Türk mallarına boykot uygulamaya, Türkiye’ye gitmemeye ve Türkiye’den gayrimenkul almamaya çağırdı. Pandemi sürecinde başka ülke vatandaşları hac ziyaretini yapabilirken Türk vatandaşlarına izin verilmedi. Gümrüklerde Türk mallarının girişine zorluk çıkartıldı, Türk inşaat firmaları çeşitli yaptırımlarla zarara uğradı. Bu süreçte Türkiye’nin Suudi Arabistan’a ihracatı 189 milyon dolara kadar düştü.
ERDOĞAN EKONOMİK KRİZ ÇIKMAZA GİRİNCE ARABİSTAN’A YANAŞTI
İki ülke ilişkileri yine Erdoğan’ın çabaları ile yumuşamaya başladı. Kasım 2021 itibariyle Erdoğan ülkeye sıcak para girişi sağlamak için kavgalı olduğu ülkelerin kapısını çalmaya başladı. İlk olarak “15 Temmuz’un Finansörü” olduğunu iddia ettiği BAE ile yakınlaşma başladı. 24 Kasım 2021’de BAE Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan Ankara’yı ziyaret etti, darbe girişimi ile ilgili Erdoğan yönetiminin yıllarca tekrar ettiği iddiaları gündeme gelmedi, iki ülke arasında 9 alanda Türkiye’ye doğrudan yatırım içeren anlaşmalar imzalandı. BAE yapılan anlaşmalar kapsamında 10 milyar dolarlık bir fon tahsis etti.
Sıra Suudi yönetimi ile normalleşmeye gelince önce Kaşıkçı davası bir sorun olmaktan çıkartıldı. Erdoğan’ın takipçisi olduğu, Uluslararası kamuoyunda Suudi Arabistan’ı çok zor bir duruma sokan dava dosyası, Erdoğan yönetimi tarafından Suudi yetkililere devredildi. Devamında 29 Nisan 2022’de Erdoğan Suudi Arabistan’ı ziyaret etti.
Suudi Arabistan ziyaretine yönelik eleştirilere ise Erdoğan “Bunlar da bizim Müslüman kardeşlerimiz. Bazen nasıl ailenin içerisinde patırtı gürültü oluyorsa aramızda bizim de böyle bazı sıkıntılar yaşandı ama biz bu sıkıntıları şimdi aştık. Gerek Suudi Arabistan’la gerek Abu Dabi yönetimiyle bunları aşarak süratle ticari ilişkilerimizi, sanayi, savunma sanayi, kültürel, turizm bütün bunlara yönelik şimdi planlama yaptık, adımlarımızı atıyoruz” yanıtını vermişti.
ERDOĞAN SICAK PARANIN PEŞİNDE
Dr. Sebastian Sons, Erdoğan’ın ziyaretini DW Türkçe’ye değerlendirirken “Suudi Arabistan partner olarak gördüğü ülkelere mali kaynak sağlıyor. Bunu Mısır, Sudan konusunda, son olarak da gerilimler sonrasında Lübnan’da gördük. Ama sadece mali destek ya da yardımlar değil, yatırımlar da söz konusu. Bu aynı zamanda rejimin gücünü muhafaza etme ve başka ülkeler üzerinde etkide bulunmanın aracı. Suudi Arabistan, petrolün ötesinde ekonomik yatırımlarını çeşitlendirme arayışında ve Türkiye çok çekici bir pazar. Türkiye onlar için aslında ekonomik açıdan yatırım yapmanın çok mantıklı olduğu bir partner” dedi. Uzmanlar Suudi Arabistan’dan sağlanacak yardım ve yatırımları kısa sürede can simidi olabilecekken uzun vadede Türkiye’ye büyük zararlar getireceğini öngörüyor.
22 Haziran’da ise Muhammet Bin Selman Türkiye’yi ziyaret edecek. Ziyaret ile ilgili Erdoğan “Bundan sonraki sürece yönelik, Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerini çok daha ileri seviyede nerelere taşıyabiliriz, bunları değerlendirme fırsatı bulacağız” dedi. Masada ticaretin toparlanması, gümrüklerdeki sıkıntıların giderilmesi, yatırımların teşviki, Türk müteahhitlerin üstlenebileceği yeni projeler, savunma sanayi alanında atılacak adımlar var. Erdoğan ise seçimler öncesi iktidarına can simidi olabilecek sıcak para girişinin peşinde.
Bataklıktaki Türk futbolu: Yeni başkan Büyükekşi kurtarıcı olabilir mi?