CHP, İyi Parti, DEVA, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi genel başkanlarının 28 Şubat’ta imzaladığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mutabakatının yankıları sürüyor. Ukrayna savaşı sonrası Tayyip Erdoğan’ın etrafındaki çember daralıyor. Muhalefetin yaptığı son hamle Erdoğan etrafındaki kutsal ittifak duvarını yıkmaya yetecek mi?
BERK YILDIRIM | BOLD ANALİZ
CHP, İyi Parti, DEVA, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi genel başkanları bir araya gelerek ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ başlıklı tarihi bir mutabakat metninin altına imza attılar. Özetle, AKP-MHP koalisyonunun bitkisel hayata soktuğu ülkeyi, yeniden hayata döndürmeyi vadetti bu altı lider. Mutabakat, mevcut düzene başkaldırı, muktedirlere uyarıydı. Liberalleri, sekülerleri, milliyetçileri, demokratları bir araya getiren bu manifesto adeta ‘Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal!’ diye bağırıyordu. Peki parlamenter sisteme dönüş, bağımsız yargının tesisi, düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanması gibi esaslı devrimler idare-i maslahatçılarla yapılamayacağına göre, şimdiye kadar sadece ‘idare edecek’ kadar muhalefet yapan bu altı parti yeni bir Türkiye inşa edebilir mi?
ERDOĞAN REJİMİNDEN İLK TUĞLAYI KİM ÇEKECEK?
Bugün Tayyip Erdoğan’ın sırtını yasladığı devlet genel hatlarıyla ülkücüler, ulusalcılar ve İslamcılardan oluşuyor. Özellikle Gülen Hareketi’ne yakın isimlerin tasfiyesiyle birlikte, TSK’da ulusalcıların manevra sahası genişledi. Yine irili ufaklı cemaatler de TSK bünyesinde Erdoğan’a destek veriyor. Emniyet, MHP’ye yakın ülkücülüğe uzak ‘ülkücü’lerin hakimiyetinde. Yargı ise Doğu Perinçek’in ifadesiyle ‘siyasetin köpeği’ haline getirildi. Arkasında blok halinde, böylesine güçlü bir devlet desteği bulunan Erdoğan’ın seçimlere gitmeyeceği, seçimlerin yapılması halinde ise kaybetse bile çekilmeyeceği kanaati sıkça dile getiriliyor. Söz konusu kutsal ittifak mevcudiyetini devam ettirdiği sürece, Erdoğan iktidarda kalacak gibi gözüküyor. İşte burada asıl mesele, bu ittifak duvarından ilk tuğlayı çekmekte.
KILIÇDAROĞLU’NUN BÜROKRAT HAMLESİ
Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Kemal Kılıçdaroğlu, son yılların belki de en önemli konuşmalarından birini yaptı fakat CHP liderinin verdiği mesajların satır araları yeterince dikkatli okunamadı. Kılıçdaroğlu o konuşmasında, “Açıkça söylüyorum, vazife namına mafyatik düzene hizmet edemezsiniz. Siz Erdoğan ailesinin değil, bu devletin şerefli memurlarısınız. 18 Ekim Pazartesi itibariyle bu düzenin illegal isteklerine verdiğiniz tüm desteğin sorumluluğu size de ait olmaya başlayacak. ‘Emir almıştım’ diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız” ifadelerini kullanmıştı. Özellikle iktidar medyası Kılıçdaroğlu’nun sözlerini ‘CHP’den memurlara tehdit’ başlıklarıyla gördü. Fakat işin aslı başkaydı. CHP lideri, kutsal ittifak duvarından ilk tuğlayı çekmek için harekete geçmişti. Verilen mesajlar Tapu Kadastro Müdürlüğü’ndeki memurlara değil TSK’ya, MİT’e, Emniyet’e ve yargı mensuplarınaydı.
BAZI BÜROKRATLAR ARTIK YETER DİYEBİLİR
İşte altı partinin imzaladığı mutabakat metni de bu girişimin bir parçası. Erdoğan’ı kullanarak devleti yöneten bu ittifak, yeni bir dönemin başladığını, iktidarın halk desteğini kaybettiğini, muhalefetin tezlerinin geniş kitlelerde karşılık bulduğunu görmeye başlarsa, yeni bir strateji belirlemek zorunda kalacaktır. İttifaktaki kimi unsurlar, yeni dönem için pozisyon almaya çalışacak, bu da konsorsiyumun fay hatlarında derin kırılmalara yol açacaktır. Öte yandan yine çok önemli bir konuyu not etmekte fayda var. Özellikle CHP ve İyi Parti’ye yakın olan, hali hazırda Erdoğan rejimine destek vermeyi sürdüren kimi bürokratların, gidişattan ciddi rahatsızlık duydukları Ankara’da yüksek sesle konuşuluyor. Bu isimler, ‘artık yeter’ diyerek, kutsal ittifaktaki fay hatlarının harekete geçirilmesinde kritik rol oynayabilir.
YOL AYRIMI YAKLAŞIYOR
Batı’dan istediği desteği tam olarak alamayan ve içeride demokratlarla ittifakını çoktan sonlandırmış olan Erdoğan, yeni müttefiki olan ulusalcıların çizdiği rotada ilerliyor ve Rusya’ya özellikle de Putin’e yaslanmaya çalışıyor. Moskova’dan S-400’leri tedarik eden, Türkiye’nin F-35 savaş uçağı projesinden çıkarılmasına göz yuman Erdoğan, son sürat yol ayrımına doğru ilerliyor. Putin’in Ukrayna’yı işgali sonrası, soğuk savaşın ardından belki de en güçlü tepkiyi veren Batı, Erdoğan’ı da artık bir seçim yapmaya zorlayabilir. Putin, eşi benzeri görülmemiş yaptırımlara rağmen işgali sürdürürse, Erdoğan’ın etrafındaki çember daralacak, üzerindeki baskı artacaktır. Eğer Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu hatırlar, buna uygun bir yol izlerse, ulusalcılarla ve Rusya ile arası açılacak, sırtını dayadığı devlet duvarından önemli bir blok hareket edecektir. Aksi durumda ise, Batı’dan özellikle ABD’den tepki gelecek, zaten zor bir süreçten geçen ekonomi, çöküş tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu durum da yine kutsal ittifaktaki fay hatlarının harekete geçmesinde, tetikleyici rol oynayacaktır.
BİR ŞANS VERİLEBİLİR
Meriç’te boğulan bebeklere, binlerce masumun hapsedilmesine seyirci kalmış, yaşanan onca trajediye sırtını dönmüş siyasi partilerin, acıların dindiği, adaletin yeniden tesis edildiği bir ülke inşa edecekleri, tüm sorunları çözecekleri düşüncesi hayal gibi gözükebilir. Fakat son tahlilde değişim demokratik yollardan yani siyaset eliyle gerçekleşeceği için, söz konusu altılıya bir şans verilebilir. 1974’te, siyasetin iki zıt kutbunda yer alan Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan’ın kurduğu koalisyon Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirmiş ve geniş kapsamlı bir af çıkarmıştı. Kim bilir, belki de tarih gerçekten tekerrürden ibarettir.