NATO, yeni dönemde etkili bir küresel güvenlik ve iş birliği örgütü olmayı hedefliyor. Türkiye tarafından veto edilen AB-NATO askeri iş birliği konusu, Almanya ve Fransa’nın istediği şekilde NATO’nun gündemine gelecek.
FATİH YURTSEVER | ANALİZ
NATO’nun siyasi askeri faaliyetlerine yön veren ‘Stratejik Konsept‘ 2010 yılında hazırlandı. Çin’in yükselişi, Rusya’nın askeri gücünü geliştirmesi, saldırgan tutum takınması ve kritik teknolojiler konusunda yaşanan süratli ilerlemeler, güvenlik ortamını ve tehdit algısını değiştirdi.
Özellikle de Kovid-19 ile mücadele adı altında, baskıcı rejimlerin, vatandaşlarının her faaliyetini gözlem altına almalarına imkân veren dijital teknolojilerin yaygınlaşması, demokrasiler için tehlike çanlarının çalmasına neden oldu.
‘ÖNCE AMERİKA’ ANLAYIŞI
AB’nin askeri gücünün olmayışı ve ekonomik çıkarlarını merkeze alan tavrı, baskıcı rejimleri ve otoriter liderleri cesaretlendirdi. Bu dönemde ABD’nin içe kapanması, Çin ile mücadeleye odaklanması ve ‘Önce Amerika’ anlayışı uluslararası sistem açısından küresel liderlikte boşluklar yaşanmasına neden oldu. İngiltere’nin AB’den ayrılışı, Almanya’nın AB’yi ekonomik olarak kontrol altına alması ve Fransa’nın siyasi olarak AB liderliği için kendisini aday görmesi, tartışmaları alevlendirdi.
Bir NATO ülkesi olarak Türkiye’nin Rusya’dan S-400 silah sistemi satın alması, NATO içerisinde rahatsızlığa neden oldu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un yaşananları veciz şekilde özetleyen “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” ifadesi, değişen güvenlik ortamının ihtiyaçları doğrultusunda NATO’nun dönüşümü için düğmeye basılmasına neden oldu. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg tarafından görevlendirilen eski Almanya Savunma Bakanı Thomas de Maiziere ve eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wess Mitchell eş başkanlığındaki bağımsız grup, NATO’nun nasıl daha güçlü hale gelebileceği hakkında bir doküman hazırladı. Söz konusu çalışma “NATO 2030: Yeni Bir Dönem İçin Birleşmek” adıyla 1-2 Aralık tarihlerinde yapılan NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda üye ülkeler ile paylaşıldı.
Buna göre:
- NATO, sistematik rekabetin geri döndüğü, Çin’in yükselişe geçtiği, Rusya’nın saldırganlaştığı, gelişen ve ezber bozan teknolojilerin her şeyi dönüştürdüğü stratejik ortama uyum sağlamalı. 2010 Stratejik Konsepti güncellenmeli. Rusya’nın tehditlerine ve düşmanca eylemlerine siyasi olarak bütün halinde, kararlı ve tutarlı bir şekilde yanıt verilmeli. Çin kaynaklı güvenlik sorunlarına çok daha fazla zaman, siyasi kaynak ve eylem ayrılmalı.
- Siyasi uyum ve birliği sürdürmek, tüm müttefikler açısından kesin öncelik olmalı. Atlantik’in her iki yakasındaki müttefikler, Avrupa-Atlantik bölgesinin savunmasında temel kurum olarak NATO’ya olan bağlılıklarını yeniden teyit etmeli. NATO ve AB, güven ve karşılıklı anlayış temelinde yakın iş birliği içinde bulunmalı. NATO, stratejik çıkarlarını geliştirmek için küresel bir taslak oluşturmalı. Mevcut talebe dayalı yaklaşımdan, çıkar odaklı bir yaklaşıma geçmeli ve faaliyetler için daha istikrarlı ve öngörülebilir kaynak akışı sağlamayı düşünmeli.
- NATO, oybirliğine dayalı kararların uygulanmasını sürdürmeli, bununla birlikte ve karara dayalı devam eden çalışmalarda, oybirliği ilkesinin hafifletilmesine ilişkin tedbirler almalı. Personel ve belirli bütçe konularında anlamlı kararlar alabilmek için Genel Sekreterin yetkilerini artırmayı düşünmeli.
AB-NATO ASKERİ İŞ BİRLİĞİ
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere NATO, yeni dönemde etkili bir küresel güvenlik ve iş birliği örgütü olmayı hedefliyor. ABD’nin Trump döneminde çok da başarılı olamadığı Çin ile mücadele için, AB ülkelerinin desteğine ihtiyaç duyacak olması, AB’nin küresel rolünün artmasını isteyen Almanya ve Fransa’nın elini kuvvetlendiriyor. Dokümanda da açıkça ifade edildiği gibi, daha önce Türkiye tarafından veto edilen AB-NATO askeri iş birliği konusu, Almanya ve Fransa’nın istediği şekilde NATO’nun gündemine gelecek. AB, ihtiyaç olması durumunda NATO’nun askeri yeteneklerini kullanabilecek. Türkiye’nin gelecekte bu tür kararları veto etmesinin önüne geçilebilmesi için de karar alma süreçleri revize edilecek.
Söz konusu plana Almanya ve Fransa tam destek veriyor. Ancak ironik bir şekilde “Yeni Bir Dönem için Birleşmek” temalı bir dokümanın açıklandığı NATO toplantısına, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo arasında yaşanan tartışmalar damgasını vurdu. Her iki bakan karşılıklı olarak birbirlerini suçladı.
Türkiye 1952 yılından beri güvenliğini NATO üzerinden sağlamasına rağmen, S-400 tedariki, Libya’ya silah gönderilmesi, Suriye ve Doğu Akdeniz konularında, her geçen gün NATO ile arasındaki mesafeyi açan politikalar izliyor. NATO Türkiye için Batı’ya açılan kapı olmasına rağmen, doğrudan çatışma içerisine girilmesini anlamak mümkün değil. Kararlar NATO’da oybirliğiyle alındığı için Türkiye hak ve menfaatlerine aykırı durumları veto etme hakkına sahip. Bugün çok övündüğümüz milli gemi, milli tank, silahlı insansız hava araçlarının üretilmesi gibi konularda sağlanan ilerlemede, NATO’dan elde edilen bilgi ve transfer edilen teknolojik alt yapının katkısı azımsanamayacak kadar büyük.
TÜRKİYE’NİN MAFYATİK REJİMİ
Dünyanın içerisine girdiği dönüşüm, NATO gibi ittifak sistemlerinin önemini artırırken ülkelerin güvenlik ihtiyaçlarını daha kırılgan hale getiriyor. NATO yeni dönem için birleşmek temasıyla bir araya gelirken Türkiye’nin içeride mafyatik rejiminin günlük hevesleri uğruna izlediği politikalar nedeniyle NATO’dan dışlanması, yakın vadede telafisi imkânsız zararlara neden olacak. Zira, Atlantik her iki yakasının yeniden bir araya gelebilmesi için AB, ABD’den somut adımlar atmasını isteyecek. Bunun da ilk yansıması otoriter rejimlerin ile kurulan ilişkilerin gözden geçirilmesi şeklinde olacak.
Eski Özel Kuvvetler mensubu Nuri Gökhan Bozkır tarafından Ukrayna medyasına verilen röportaj ve paylaşılan görüntüler ile Suriye’deki terörist gruplara gönderilen silahların deşifre edilmesi, Türkiye’ye verilen gözdağının ilk işareti olarak değerlendirebilir. Zira, bizzat Erdoğan tarafından basın toplantısında ismi açıkça zikredilerek iadesi talep edilen Nuri Gökhan Bozkır’ın, iyi ilişkilere rağmen iade edilememesi ve üstelik konuşmaya devam etmesi, ancak Ukrayna üzerindeki ABD ve Almanya etkisi ile açıklanabilir. Maalesef Türkiye bir çıkmazın içerisinde. Erdoğan ve koalisyon ortakları hukuka dönüp Batı sistemi ile entegre olmaları gerektiğini bilmelerine rağmen, bunun bedeli yargılanmak olduğu için direniyorlar. Türkiye’nin izole edilmesi karşılığında da sadece ömürlerini kısa bir süre uzatıyorlar.